22 Şubat 2013 Cuma

Dil, Özgürleştirici mi Yoksa Kısıtlayıcı mı?






Derler ki okuma-yazma öğrenmek insan hayatında çeşitli kapılar açar. Zira, bu kapılar bir kez açıldı mı bu kapılardan bakmazsızın dünyayı görmek imkansızlaşır.
İnsanlar yaşadıklarını, hissettiklerini sembollere dönüştürerek ifade ederler. Yani bu dolaylı bir yoldur.  Bu durum karşısında insan şunu düşünmeden edemiyor; “Bildiğimiz kelimeler tüm hislerimizi, düşüncelerimizi ve deneyimlerimizi ifade etmeye kâfi midir?” Bu açıdan bakılınca, bildiğimiz daha doğrusu öğrendiğimiz kelimeler kadar konuşuruz.  Peki o kadar mı yaşıyoruz? Tabi ki hayır, sohbet sırasında şu ifadeleri hep duyarız; “tam da dilimin ucunda”, “nasıl desem, nasıl ifade etsem bilemedim”,   ve daha pek çok benzeri ifade. Bu şekilde dil, deneyimlerimizi, düşüncelerimizi sembolik dönüştürmelerle, yaşamımızı tekeline almaktadır desek yalan olmaz.
İnsanoğlu bu uygarlaşma sürecinde, neden kendi duygu ve düşüncelerini kısıtlayan bir semboller sistemi geliştirmiştir? Buna cevap vermek için dilin nerde, ne zaman ve hangi amaçla ortaya çıkmış olduğu hususuna bir göz atmak gerekmektedir. Buna cevap arayan pek çok bilim insanı, birbirinden farklı teorilerle karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi poh-poh teorisidir. Bu teoriye göre, dil insanın; acı, korku memnuniyet gibi duygularını belirten haykırışlardan doğmuştur. Bir başka teoriye göre ise, tata teorisi, dil bedensel hareketlerin taklit edilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu masume görünen teorilere bir de dilin ortaya çıkışıyla ilgili hiç de masum olmayan bir açıklama gelmiştir. Çağdaş dilbilimcilerden E.H Sturtevant’a göre dil olsa olsa insanın yalan söyleme, aldatma isteğinden ortaya çıkmıştır. İçinde yaşadığımız zamanı düşünecek olursak, bu teori insana mantıklı geliyor. Dili kullanarak pek çok duygu ve düşüncemizi gizleriz, hatta daha da ileriye giderek farklı gösterebiliriz. Yani yalan sözleriz. Bu insanın aklını karıştıran teori yüzünden,  bazen;  keşke hiç dil bulunmamış olsaydı, avcı-toplayıcı olarak kalıp hayatımıza daha masum bir şekilde devam etseydik diye düşünmeden edemezsiniz.
Bazı bilim adamları ise bu konuda pek iyimser bir duruş sergilemezler. Örneğin Bernard Campbell’in savına göre “Dilin nasıl ya da ne zaman ortaya çıktığını hiçbir şekilde bilmiyoruz ve hiçbir zamanda bilemeyeceğiz.”  Tüm beşeri bilimlerde olduğu gibi, dil konusu da içerisinde bolca karmaşıklık barındırmakta ve uzun yıllar daha tartışılacak gibi gözükmektedir.  
Gelelim asıl sorumuza; Dil özgürleştirir mi yoksa kısıtlar mı? Bu sanırım hangi açıdan baktığınıza bağlı, ve cevaplanması olası görünmeyen bir soru. Dil zaman zaman bizi kısıtlar, bazen bildiğiniz hiçbir şey sizin kendinizi ifade etmenize yardımcı olmaz. Bazen de ifade etmeye çalışırken yanlış anlaşılırsınız, konu alır başını, sizden bağımsız bir şekilde yürür gider. Ancak diğer taraftan, bu çağa ayak uydurmak adına dili ne kadar iyi kullanırsanız o kadar şanslısınız demektir. Hele bir de dünya dillerinden, bir değil birkaç tane biliyorsanız, bu sizin lehinize olacaktır.  İşler git gide karmaşık bir hale gelir tabi o da işin tuzu biberi. Bazen keşke hiç okuma yazma bilmeseydim, hatta konuşmak zorunda kalmasaydım rahat mı rahat bir kafayla kalan ömrümü yaşasaydım bile diyebilirsiniz.  Bu da tabi konuya farklı bir bakış açısı. Dil bazen destek olur, bazen de köstek…
Yazan: Nergis

1 yorum:

  1. The Buffet at The Buffet at The Buffet at The Buffet at - Mapyro
    The Buffet at The Buffet 상주 출장샵 at The 남양주 출장샵 Buffet 여수 출장안마 at The Buffet at The Buffet 보령 출장마사지 at The Buffet at The 정읍 출장샵 Buffet at The Buffet at The Buffet at

    YanıtlaSil